Sayfalar

Çocuklar ve Milli Terbiye ("önce vatan" neden olsun, önce şapkam!)


Çocukluk hep masumluğun ifadesi olarak kullanılır, öyledir de. Ama, çocukların bir de acımasız yönü vardır; hem birbirlerinin canını hem de hayvanlarınkini yakarlar.
Hele bir sınıf temsilcisi seçilmeye ya da yavru kurt olmayı görsünler. Resmi ideoloji, beyinleri yıkarken, öğretmenleri kullandığı gibi, öğretmenler de çocukların bazılarına, iktıdarın "tadını" koklatır biraz.
Çocuk olduğum zamanın birinde,, sınıf başkanımız, tahtaya diğer yaramazlarla birlikte, benim de adımı yazmış. Oğlanları bir güzel şamarlayan, iri yarı, pos bıyıklı matematik hocamız, sıra bana gelince şöyle payladı: "Erkekler gibi nara atmaya utanmıyor musun? Yarın birgün büyüyüp evleneceksin, anne olacaksın birde, otur yerine!" Uzun yıllar kulaklarımda çınladı bu kelimeler! Ve o zamanki ezikliğim ve dışa vuramadığım öfkem de.
Okullarda, ailede ve kamu yaşamında olduğu gibi, cinsiyetçi iş bölümünün, eğitimdeki tezahürüdür uygulanan. Atölye ve spor çalışmalarında (kız çocukları futbol takımına alınmazdı o zamanlar, şimdi okullarda futbol takımı var mı, bilmiyorum)kız öğrencilere ev işi dersleri, erkek öğrencilere marangozluk dersleri verilirdi.
Cinsel eğitimden anlaşılan cinsiyetçi uygulamalardı anlayacağınız!!! Şimdilerde fazla bir gelişme olduğunu sanmıyorum...
Britanya'da dikkatimi en çok çeken konulardan biri, okullardaki cinsel eğitim. Bunu söylerken, cinsiyetçilik yok demiyorum ama, kıyaslanacak gibi değil yukarıdaki örneklerle ve de toplumun geneliyle kıyaslandığında. Hele hele, lise ve üniversitelerin tuvaletlerine konulan otomatik makinelerden, isteyenin, çok ucuz bir parayla condom alabilmesi, çok akıllıca bir uygulama gelmiştir bana.
Bir de o günlerde okullarda her cuma ve pazertesi söyletilen andımız gibi milli marşlar vardı. Çok tepki duyardım. Manalandırdığım, anladığımdan değil elbette. Zorunlu olduğundan. Zil çalmış, koşarak sokağa dalmak varken, sıraya dizilip, hızaya sokulup, zoraki marş okunmasını çocuk da olsanız, kabul edemiyorsunuz.
İlkokul 5. sınıftayım. Bir 10 Kasım günü, bayrak yarıda, sınıf öğretmenimiz, Perihan hanım, ağladı ağlayacak, drama queen pozlarında, biz öğrencileri beş dakika saygı duruşuna
hizaya soktu. Diğer sınıflar da yerlerini aldılar. Birden beni bir gülme tutmasın mı....! Merasim bitti ama, benim kötek faslı bitmedi. Perihan öğretmen kolumdan tutup, öğrencilerin önüne beni dikti. Hem uzun tırnaklarını kulağıma batırarak kanattı, hem de vatan ve millete saygısızlıktan kınadı. "Bir daha bu davranışını görmeyeceğiiim!" diye ünleyen sesinden, bayrak direği çöktü!!! Birkaç gün okulda, başına kukuleta giydirilmiş gibi dolaştım.
Totaliter rejimlerin disiplin yöntemleri de aynıdır hemen hemen. Çin Komunist Partisi de, "hata" yapan vatandaşlarının başına, uzun, kartondandan yapılma, dondurma külahı şeklinde kavuklar giydirip dolaştırırmış pişmanlık getirip, özeleştiri verinceye kadar.
Fransa da da tam tersi uygulama yapılmış 2.Dünya Savaşı sırasında. "Düşman" askerine aşık oldu diye kadınların saçlarını kesmişler.
Şapkamı başımdan hiç çıkarmadığım boşuna değildir!
Önce şapkam...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder